In English, the zero conditional talks about facts or things that are always true.
Examples sentences :
Notes for use of zero conditional :
'If' and 'when' have the same meaning in the zero conditional.
We can use a modal instead of a present form to give advice.
Zero conditional example sentences | |
---|---|
Yeah, when I hear chips I remember her now. | Evet, patates kızartmasını duyduğumda onu hatırlıyorum artık. |
If you take it from Clapham-Junction it takes roughly an hour. | Clapham-Junction'dan binersen ortalama bir saat civarı. |
I like the skin on if you make it crispy! | Ben derilisini severim kıtır kıtır yaparsan! |
If there is no delay in connecting flights. | Eğer aktarmalı uçuşlarda herhangi bir gecikme olmazsa. |
What I said was, if it's not necessary, I never kill any animal... | Söylediğim şuydu, eğer gerekli değilse, asla hayvanları öldürmem... |
Once you show him where it is, he always poos and pees there. | Nerede olduğunu bir kere gösterince daima kakasını ve çişini oraya yapar. |
If there's anything wrong with your pet... | Eğer pet'inde bir sorun varsa. |
If you want to take your pet to Australia with you. | Eğer pet'ini Avusturalya'ya giderken yanında götürmek istiyorsan. |
Don't forget Cate, if you can leave your cat with someone else... | Unutma Cate, eğer kedini başka birine bırakabilirsen... |
If you don't have a match, dear, you need to do it by hand! | Kibritin yoksa canım, elinle yapman gerekir! |
If you are buying lots of things, it turns into a hassle! | Ama bir sürü şey alıyorsan bir işkenceye dönüyor! |
You have to leave it in quarantine for 6 months! | 6 ay boyunca karantinaya bırakman gerekiyor! |
Yes, if it's okay for you, it's totally fine for me, too. | Evet, eğer sana uyuyorsa bana da tamamen uygun. |
Maybe it's better if we wait in different queues. | Belki farklı kuyruklarda beklersek daha iyi olur. |
Whenever that happens, this is what you ask me to do the next morning. | Ne zaman öyle olsa, ertesi sabah benden bunu yapmamı istiyorsun. |
You are always welcome to take the room. | Odayı daima memnuniyetle alabilirsin. |
The flight takes roughly 18 hours... | Uçuş yaklaşık 18 saat sürüyor... |
When I go there, I usually have to stay at least a month. | Oraya gidince genellikle en az bir ay kalmak zorundayım. |
It always turns into a huge problem. | Her zaman daha büyük bir probleme dönüşüyor. |
When you like some shoes, they never have your size. | Ayakkabı beğenirsin, asla senin numaran olmaz. |